Petra: Ürdün’ün Antik Taş Şehri



Petra, Ürdün‘ün güneybatısında yer alan, dünyanın en etkileyici antik kentlerinden biridir. Bu eşsiz şehir, kayalara oyulmuş mimarisi ve tarihi zenginliğiyle her yıl binlerce ziyaretçiyi kendine çekmektedir. Petra, MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında Nebatî Krallığı‘nın başkenti olarak hizmet vermiş ve ticaret yollarının kesiştiği bir noktada stratejik bir konumda bulunmuştur. Günümüzde ise UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu antik kent, dünyanın yeni yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir.

Petra’nın en dikkat çekici özelliği, kumtaşı kayalıklarına inşası olan muhteşem yapılarıdır. Bu yapıların en ünlüsü, “El-Hazne” (Hazine) olarak bilinen anıttır. El-Hazne, 40 metre yüksekliğinde, detaylı kabartmalarla süslenmiş bir cepheye sahiptir ve antik kentin girişinde ziyaretçileri karşılar. Bu yapının bir hazine olarak kullanıldığı düşünülse de, aslında bir kral mezarı olduğu tahmin edilmektedir. El-Hazne’nin ihtişamı, Petra’nın Nebatîler dönemindeki zenginliğini ve mimari becerilerini gözler önüne sermektedir.

Petra, sadece El-Hazne ile sınırlı değildir. Antik kent, geniş bir alana yayılmıştır ve keşfedilmeyi bekleyen sayısız yapıya ev sahipliği yapar. Bunlar arasında amfi tiyatro, tapınaklar, mezarlar ve su kanalları bulunmaktadır. Nebatîler, su kaynaklarını etkili bir şekilde kullanarak çöl ortasında bir vaha yaratmışlardır. Petra’nın su sistemi, yağmur sularını toplayarak şehirdeki nüfusun ihtiyaçlarını karşılamış ve tarım faaliyetlerini desteklemiştir. Bu mühendislik harikası, Nebatîlerin doğal kaynakları nasıl ustaca kullandıklarını göstermektedir. Çünkü tüm bu mühendislik çalışmaları o kadar başarılı olmuş ki günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.

Petra Antik kenti



Petra’nın tarihi, Nebatîlerin yanı sıra Roma, Bizans ve Arap medeniyetlerinin izlerini de taşır. Petra, MS 106 yılında Roma İmparatorluğu’nun eline geçmiştir. B u dönemde önemli bir ticaret merkezi olmaya devam etmiştir. Ancak zamanla ticaret yollarının değişmesi ve depremler gibi doğal afetler nedeniyle şehir önemini yitirmiş ve unutulmuştur. Petra, 1812 yılında İsviçreli kaşif Johann Ludwig Burckhardt tarafından yeniden keşfedilene kadar batı dünyası tarafından bilinmiyordu.

Günümüzde burası, hem tarih meraklıları hem de macera tutkunları için bir cazibe merkezidir. Antik kenti keşfetmek, dar ve uzun bir kanyon olan “Sîk”ten geçerek başlar. Bu kanyonun sonunda El-Hazne’nin görkemli cephesi belirir ve ziyaretçileri büyüler. Petra’da yürüyüş yapmak, antik yapıları incelemek ve Nebatîlerin izlerini takip etmek, tarihin derinliklerine bir yolculuk sunar.

Petra, sadece bir antik kent değil, aynı zamanda insanlık tarihinin bir mirasıdır. Bu eşsiz şehir, geçmiş medeniyetlerin mimari, mühendislik ve kültürel başarılarını günümüze taşımaktadır. Ürdün’ün bu büyüleyici antik kenti, her yıl daha fazla insanı kendine hayran bırakmaya devam etmektedir. Petra, dünya mirasının korunması gereken bir hazinesi olarak, gelecek nesillere aktarılmayı hak eden bir değerdir. Zira burası gerçekten de görülmesi gereken muazzam bir başyapıttır.

Petra antik kent
Petra

Bir başka ilgi çekici makalemizi okumka için: https://fikiresintileri.com/marcus-aurelius-heykeli-turkiyeye-donuyor/

Kaynak : www.ttk.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir