Takkeci İbrahim Ağa Camii bir garip Rüya sonucu inşa edildiği rivayet edilir. Oldukça ilgi çekici hikâyesi olan bu camii’nin nasıl yapıldığını merak edenlere bu yazıyı okumalarını tavsiye ediyorum..
Takkeci İbrahim Ağa Camii ‘nin yapımını adından da belli olduğu gibi İbrâhim Ağa yaptırmıştır. 1591-1592 yılları arasında inşaası tamamlanan cami bugün dahi iabdete açıktır ve hizmet vermektedir. Aslında bir camiden daha ziyade külliyedir. Cami, sıbyan mektebi,su kuyusu,iki sebili ve haziresi ile birlikte bir bütündür diyebiliriz. İstanbul’da Topkapı Mezarlığı ile E-5 karayolunun kesiştiği noktada bulunmaktadır. Ancak bu camiyi bu denli meşhur yapan ne mimarisi nede yaptıranıdır. Bu camiyi meşhur eden son derece müthiş hikâyesidir.. Lafı fazla uzatmadan hikâyesine geçelim..
Takkeci İbrahim Ağa Camii Hikayesi
Denilene göre İbrahim Ağa Arakiyecilik ile geçimini sağlayan biridir. Arakiyecilik (takke yapan kişilere verilen isim) mesleğinden elde ettiği gelir ile ailesinin geçimini zar zor sağlıyordu. Ancak İbrâhim Ağa’nın kendisi fakir olsa da gönlü çok zengin biri olduğu söylenir. O yüzdendir ki sürekli etrafındaki ahbaplarına bir cami yaptırma isteğinin olduğunu söyler. Lakin İbrâhim Ağa’da cami yaptiracak kadar parası yoktur. Niyeti halis olacak ki bu gece bir rüya görür..
İbrâhim Efendi görmüş olduğu rüyada kendisine gözüken bir zat ona Bağdat’a gitmesini söyler. “Bağdat’a git falanca yerde bir asma ağacından iki salkım üzüm senin rızkındır” nidasi uyanınca kulaklarındadır. Gördüğü bu rüyayı bı sonuca yoramayan İbrahim Ağa hayrolsun diyerek hayatına devam eder.
Gel zaman git zaman sonra aynı rüyayı yeniden görür. Daha önceden görmüş olduğu zat Bağdat’a giderek nasibini almasını telkin eder. Hikaye bu ya aynı rüyayı sonraları bir kaç kez daha hiç değişmeden ayan beyan tekrar görünce bunda bir hikmet vardır der. Bir rüya peşine yollara düşer. Aradan günler aylar geçer ve sonunda Bağdat’a ulaşır.
Bir Rüyanın peşine
Rüyasında gördüğü zatın tarif ettiği asma ağacını aramaya koyulur. Sorar soruşturur ve asma ağacını bulur. Sırf rüyasının peşine yollara düşüp nice zahmetlere katlanarak ulaştığı Bağdat’ta denildiği gibi üzümleri yemek ister. Sahibini bulur ve iki salkım üzüm ister. Asmanın sahibi de her hâlinden yoldan geldiği belli olan bu adamın isteğini kırmaz ve üzümleri verir. Başka izzet ve ikramlarda bulunmak istese de İbrahim Ağa kabul etmez.
Sohbet sohbeti açar ve İbrahim Ağa Bağdat’a geliş sebebini üzümlerin sahibine anlatır. İlk başta duydukları karşısında çok şaşıran adam İbrâhim Efendi’ye biraz sitemde bulunur. Bir rüya ile insan amel eder mi der. Bir rüya uğruna o kadar yolu iki salkım üzüm için gelmişsin diye ekler. Bir kaç sitem daha ettikten sonra da şu sözleri söyler.
“Bre adam ben yıllardır rüyamda görürüm ki İstanbul’da Topkapı’da bir Arakiyeci İbrahim Ağa var. Onun evinin bahçesinde iki küp altın var onu git çıkar diye. Ben iki küp altın için bile Bağdat’tan İstanbul’a gitmem de sen iki salkım üzüm için Bağdat’a gelirsin” der.
İbrahim Ağa duyduğu bu sözler karşısında adeta dumura uğrar. Şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra aklı başına gelir. Kendi rüyasında gördüğü zatın söyledikleri bir kez daha hatrına gelir. O zatın söylemiş olduğu nasibin aslında kendi bahçesinde olduğunu anlar ve tekrar İstanbul’a doğru yola çıkar.
Aklında türlü düşünceler ile evine döner. Bağdat’da ki adamın söylediklerine istinaden bahçesini kazar. Birde ne görsün gerçekten de iki küp altın vardır. Bir rüya sonucu gördüklerinin peşinden giden İbrahim Ağa sonunda yıllardır arzu ettiği caminin de parasını bu sayede bulmuştur.
Bahçesinden çıkardığı altınlar ile bugün hala ayakta olan camiyi yaptırır. Bu caminin yapım hikayesi eksiği ile fazlası ile böyledir. Ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu siz değerli okurlara bırakmak istiyorum.
Ancak şu bir gerçek ki salih bir niyetin mükafatı da ancak bu denli güzel anlatılır..
Kaynak buraya bakabilirsiniz..